Dördüncü Hutbe

اندرز

*

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ

وَقَالَ رَسُولُ صلَّى الله عَلَيهِ وَسَلَّم

ويلٌ لمن لا يعلَمُ وويلٌ لمن علم ثمّ لا يعملُ

Muhterem Müslümanlar!

İnsanlık, kurtarıcı bir sese ve eskimez bir nizama hasrettir. Bu ses ve bu nizam, İslam’dır. Çile ve şaşkınlık içinde kavrulan insanlığı saadete ulaştıracak İslâm’dan başka bir nizam olamaz. Faiz üzerine oturtulan, ferdin menfaatini herşeyin üzerinde tutan ve adalet tanımadığı için beşer semasından bir rüya gibi geçmekte olan kapitalizm; idareci kadroyu devlet kapitalizminin patronu haline getiren, fert hürriyetini zincirlere vuran, ufuk çizgisi kan ve kin olan komünizm; insanlıga şifa değil, belâ getirmiştir. Çünkü, birbirinin zıt kardeşi olan bu iki sistem sadece maddeyi tanır. Dînî ve ahlâkî değerleri komünizm inkâr eder, kapitalizm istismar eder. Bu bakımdan, herkes bilmelidir ki, madde ve mânâ üzerinde denge kuramayan hiçbir sistem, insanlığa huzur getiremez.

O halde, insanlık için tek çıkar yol, dünya ve âhireti birlikte ele alarak madde ve mânâda denge kuran ve her hususta adâleti emreden, Allah’ın biricik nizamı İslam’a teslim olmaktır. Bu hakîkati, bütün insanlığa yeniden ilân etmek, müjdelemek ve bu uğurda gerekirse mal ve can feda etmek ise, her müslümanın kesin vazifesidir. Müslüman, bu vazifesini yapmadığı sürece komünizm ve kapitalizm esareti altında inlemeye devam edecektir.

Yüce Allahımız, şerefli kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de müminlere şöyle hitap eder:

“Siz, insanlar için, (insanlığın kurtuluşu için) çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü nehyedersiniz. (Çünkü) Allah’a îman ediyorsunuz. (Âl-i İmran, 110).

Aziz Müminler!

Görülüyor ki, en hayırlı bir ümmet olma şerefi verilmiş olan her müslüman, iyiliği emretmek, kötülüğü nehyetmek zorundadır. İyilik sadece İslam’dır. Kötülük ise, İslâm’ın dışındaki herşeydir. Böyle büyük bir şeref ve vazîfe kendisine emanet edilen müslümanda, elbette bazı vasıflar bulunacaktır. Bunların birkaçı şunlardır:

İslâm’ı tebliğ etmeye çalışan her müslüman, kuvvetli ve sarsılmaz bir îmanla İslâm’a bağlanacaktır. Bu öyle bir bağlılıktır ki, cihan önünde titreyecektir. Küfür ve şirk putlarını devirecek bu îmandır. Şehvet ve hayasızlık zincirlerini kıracak bu îmandır. Azığı ve cephanesi böyle bir îman olmayan hiçbir müslüman, İslâm’ı İslâm’ın istediği şekilde tebliğ edemez.

İslâm’ı tebliğ etmeye çalışan her müslüman, sağlam bir bilgiye sahip olacaktır. Bu sebeple, İslam’ı eksiksiz ve ziyadesiz olarak tam öğrenecektir. Bilgi sahibi olmadan İslâm öğretilemez. Altında cehalet yatan kuru sözlerle İslâm öğretilemez. Bunun içindir ki, Yüce Mevlâmız Kur’ân-ı Hakîm’inde şöyle buyururlar:

“Sakın cahillerden olma” (En’am, 35).

“Cahillerden yüz çevir” (A’raf, 199).

İslâm’ı tebliğ etmeye çalışan her müslüman, önce İslâm’ı kendisi yaşayacaktır. Söylediğini hayatında tatbik etmeyen kimse İslâm’ı tebliğ edemez. İslâm dışı bir hayat yaşayan kimsenin, başkalarına İslâm’dan bahsetmesi abestir.

Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de müminlere şöyle hitap eder:

“Ey îman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? (Saff, 2).

Başka bir âyet-i kerîmede ise şöyle buyurulmaktadır:

“Siz, kitabı, okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredersiniz de kendinizi unutur musunuz? Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” (Bakara, 44).

Şanlı Peygamberimiz ﷺ de hadîs-i şerîflerinde söylediklerini yapmayan kimseler hakkında şöyle buyururlar:

“Bilgi sahibi olmayan kimseye yazıklar olsun! Bilip de amel etmeyen kimseye de yazıklar olsun!”

“Kıyamet günü bir kimse getirilip ateşe atılır. Karnından bağırsakları dışarı fırlar. O, değirmen döndüren merkep gibi döner (de döner). Cehennem halkı onun etrafında toplanır ve:

“Ey filân, bu halin nedir? Sen iyiliği emredip kötülükten men etmeye çalışmaz mıydın?” derler. O da:

“Evet, iyiliği emrederdim. Lâkin onu kendim yapmazdım. Kötülüğü men ederdim de onu kendim yapardım”.

İslâm’ı tebliğ etmeye çalışan müslüman, ciddiyet ve şahsiyet sahibi olacaktır. Sözlerinde, hareket ve davranışlarında ciddiyet ve olgunluk olmayan kimse. İslâm’ı tebliğ edemez. Özüyle ve sözüyle güven kaynağı olamayan kimse İslâm namına hareket edemez.

O halde Müminler!

Yüce dînimiz İslâm’a tam bir îmanla bağlanıp iyice öğrenelim. Öğrendiklerimizi hayatımızda tatbik edelim. Tebliğ vazîfemizi mutlak yerine getirelim. Bu vazîfemizi yerine getirirken Allah rızasından başka bir gaye taşımayalım. İhlâs sahibi, olgun bir müslümanın, tebliğ vazîfesini yaparken menfaat, övme, yerme, mevki ve makam gibi geçici ve göçücü gayelere iltifat edemeyeceğini bilelim. Unutmayalım ki, “akibet müttekîlerindir” (Kasas, 83).

Lasă un răspuns

Te rog autentifică-te folosind una dintre aceste metode pentru a publica un comentariu:

Logo WordPress.com

Comentezi folosind contul tău WordPress.com. Dezautentificare /  Schimbă )

Fotografie Facebook

Comentezi folosind contul tău Facebook. Dezautentificare /  Schimbă )

Conectare la %s